Yetişkin Muayene

Diyabet Retinopati

Halk arasında şeker hastalığı olarak da adlandırılan Diabet hastalığı tüm vücudu etkileyebildiği gibi gözlerde de önemli hasarlara yol açmaktadır.
Bir çok hastalıkta olduğu gibi Diabet hastalığında da bazen ilk tanı Göz Hastalıkları Uzmanları tarafından konulmaktadır. Rutin göz muayenesinde göz arkası veya göz dibi diye adlandırılan fundus taramasında tesadüfi olarak şeker hastalığının hasarlarına rastlamaktayız.
Diyabet, gözün arka bölümünde görme işleminde çok önemli bir yeri olan retina tabakasındaki (ağ tabaka) damarlara hasar verir. Retina tabakasının tutulmasına diabetik retinopati denir. Retina damarlarında oluşan hasar, makulada (görme merkezi) ödeme (su toplanması) yol açarak yavaş ve ilerleyici bir şekilde görmeyi azaltabilir. Bunun dışında, göz içersine kanama yaparak ani görme kayıplarına yol açabilir. Ayrıca, retina tabakasına verdiği hasar dışında, erken yaşlarda katarakt oluşumuna ve görmenin azalmasına yol açabilir.
Hastalıkta en önemli etken kan şekerindeki yükseklik seviyesi, kan şekeri seviyesindeki hızlı değişimler ve hastalığın süresidir.
Diabetik retinopati başlangıcı genelde damarlardaki küçük balonlaşmalar şeklindedir. Bu seviyede tanı konulabilmiş hastada kan şekeri düzenlemesi ve diyet ile hastalığı geriletebilmekteyiz. Ancak ciddi kanamaların başladığı görme merkezinde ödemlerin geliştiği seviyede gelen hastada mutlaka ek tedaviler gerekmektedir. Burada yapılacak tedaviler ile hastalık tamamen düzeltilememekte yalnızca yavaşlatılabilmektedir.
Hastanın ek hipertansiyon ve kolesterol yüksekliği sorunları da var ise diabetik retinopati seyri daha hızlı ilerleyip göze daha çok zarar verebilmektedir.
Göz arkasında hasarların başladığı durumlarda yapılacak tedaviler olarak göze lazer tedaviler ve göz içine damar oluşumlarını azaltacak ve ödemi geriletmeye yardımcı ilaç enjeksiyonları yapılmaktadır. Hastalığın ileri evrelerinde göz içi sıvısında yoğun kanamlar ve göz ön yüzeyinde damar problemleri gelişebilr. Bu dönemlerde yapılacak tedaviler daha agresif cerrahi müdehalelerdir.
Diabet hastalığı olan kişilerin hastalıklarının düzeyine bağlı olarak belli aralıklarda göz hastalıkları uzmanınca göz dibi taraması yaptırmaları gerekmektedir. Gereğinde göz fundus anjiografileri gibi pekçok testler hastalığın seyrinde yapılması gerekmektedir.

Göz acilleri nelerdir ?

Görme bizi hayata bağlayan en önemli organlarımızdan birisidir. Görmeyi bozan ve göz problemlerine sebep olan her durum aslında acildir. Gözde görmede azalma, batma, sulanma gibi durumlar hayat kalitesini azaltabilir ve günlük olaylarda sıkıntılar yaşamamıza neden olabilir. Ancak bazı olaylar vardır ki bekletilmeden hemen tedavi edilmelidir. Tedavi gecikirse iyileşme süreci uzayabilir veya gözde görmede kalıcı hasarlara neden olabilmektedir.
Bu hastalıkların başında göz arkası damar tıkanıklıkları gelmektedir. Göz retina tabakalarını besleyen besleyici damar tıkanıklığında tedavi süreci dakikalarla sınırlıdır.
Hastada damarın herhangi bir nedenle tıkanması nedeniyle ani görme kaybı gelişir, besleyici damar yani arter tıkanıklığı hemen açılmaz ise retina tabakalarında kalıcı hasarlar oluşarak geri dönüşü olmayan görme kayıpları olabilmektedir.
Diğer bir göz acili olarak hemen farkedilip tedavi edilmesi gereken durum retina dekolmanı hastalığıdır. Göz arkasındaki görmeyi sağlayan hücreleri içeren retina tabakasında çoğunlukla bir yırtık ile birlikte olan ayrılma sonucu görme hücreleri zarar görür. Erken tanı konulup tedavi edildiğinde yüzde yüz başarı sağlanabilir ancak hastalık ilerlediği ve görme merkezi tutulumlarında görmede ciddi sorunlar oluşturur. Tedavisi ameliyat iledir.
Göze darbe ile gözde oluşan travmalar da çok önemli göz acilleri içinde yer almaktadır. Burada darbe sonucu sadece kanama oluşabilir ancak tedavi ile temizlenmez ise ciddi göz tansiyonu ve kornea problemlerine sebep olmaktadır. Travma ile oluşan göz yırtıkları delinmeleri ve perforasyonları ise acil olarak ameliyata alınması gereken göz acillerindendir.
En sık gördüğümüz göz acili göz ön kısımlarına yabancı cisim batmalarıdır. Halk arasında çapak denilen durum çoğunlukla inşaat demircilik işleri ile uğraşanlarda görülmektedir. Daha nadir olarak ise herhangi bir nedenle rüzgarlı tozlu havalar gibi durumlarda göze yabancı cisimler kaçabilmektedir. Ciddi göz batmalarına sebep olarak hastanın gözünü açmasına bile imkan vermemektedir. Bu gibi durumların sık yaşandığı iş sektörlerinde işyeri çalışanları arkadaşlarına müdehale edip çıkarma girişimleri yapabilmektedirler. Veya gözü uğuşturan damlaları damlatarak göz ağrılarını azaltmaya çalışmaktadırlar. Tüm bu girişiler kesinlikle çok yanlıştır. Burada yapılması gereken en yakın göz doktoruna müracaattır.
Diğer bir göz acili ise göze yakıcı koroziv madde kaçmasıdır. Çok önemli olan bu durum kaçan sıvının alkali özellikte olduğunda daha vahim sonuçlar doğurmaktadır. Hastalarımızın burada yapması gereken en önemli şey hemen gözlerini yıkamalarıdır. Çevrelerinde buldukları temiz bir su ile hemen gözü yıkamak hastalığın gözün alt katmanlarına geçmesine engel olmaktadır. Burada yıkama süresi yarım saatten fazla olmalıdır. Ve yine en kısa zamanda göz hekimine başvurmalıdırlar.
Yine akut glokom krizi dediğimiz ani göz içi basınç yükselmeleri, akut üveit atakları olarak görebildiğimiz göz içi enflamasyonları da göz acilerindendir ve en kısa zamanda tedavi gerektiren durumlardır.

Göz altı morlukları neden oluşur ?

Göz altı morlukları ya da diğer adıyla göz altı halkaları genetik ve yapısal olarak göz kapağı derisinde pigmentasyon artışına bağlı olarak meydana gelebilir ya da uykusuzluk, düzensiz yaşam biçimi, alkol, sigara kullanımı gibi nedenlerle göz çevresindeki venöz dolaşımın yavaşlamasına bağlı oluşabilir. Atopik ve diğer bazı egzemalar da göz altlarında koyu halkalara neden olabilmekte. Demir eksikliği anemisi, bazı karaciğer ve böbrek rahatsızlıkları da gözaltı morlukları oluşumuna sebep olur.

Göz altı rengi neden değişir ?

Derimizin dermis tabakası 0.3-0.4 mm kalınlığındadır, ancak göz altındaki deride kalınlık zaman içinde dış ve iç etkenlere bağlı olarak 0.1-0.2 mm’ ye kadar iner. İncelmiş olan göz altı kapağı derisi şeffaflaşarak alttaki damarların daha belirgin hale gelmesine neden olur. Bu damarlar göz altlarında mavi-mor halka tarzı bir görünümü ortaya çıkarır.

Göz İltihaplanmalarına Nasıl Dikkat Ederiz ?

Göz enfeksiyonları sıklıkla karşılaştığımız göz hastalıklarındandır. Yine göz enfeksiyonları en sık karşılaşılan kırmızı göz sebebidir. Göz ön yüzeyindeki konjonktiva tabakasının yoğun damar ağı sebebiyle göz aşırı kızarık ve ağrılı bir hal alabilir. Burada sorun çoğunlukla bakteriyel sebeplidir. Ve bakteriyel enfeksiyonlar temasla bulaşabilmektedir. İlk olarak hastanın diğer gözüne bulaşır. Sonrasında hastaya yakın temasta bulunan diğer kişilere de geçebilmektedir.
Daha az sıklıkla gördüğümüz viral enfeksiyonlar çok daha tehlikelidir. Çünkü çok kolay bir şekilde bulaşabilir. Ve salgınlara neden olabilmektedir. Göz ön yüzeyi kornea tabakasında da tutulum yapabilmektedir.
Hastalıklardan korunmada ilk dikkat edilecek olan durum hijyendir. Kişinin kendi el hijyeni iyi olursa ve el-göz temasına oldukça dikkat eden bir kişide enfeksiyon oluşması ve bulaşması ihtimali çok zayıftır. Aynı ev içinde göz enfeksiyonu olan bir hastanın varlığında havlular mutlaka ayırılmalı, mümkünse kağıt havlu kullanılmalıdır. Hastanın ilaç uygulanımları öncesi ve sonrasında eller sabunla iyice yıkanmalıdır.
Genelde hastalarımızda gördüğümüz yanlış; ellerinde tuttukları peçete ile gözleri silmeleri ve tekrar el avuç içinde saklamaya devam etmeleridir. Ellerimiz kirlidir. Enfekte olan gözümüze sürdüğümüz bez elde tutulmaya devam edildikçe daha da kirlenir, sonra aynı peçeteyi tekrar gözümüz sürdüğümüzde enfeksiyonu yaymaktan başka birşey yapmayız ve bu durum son derece sakıncalıdır.
Her türlü göz hastalığı ve enfeksiyon varlığında mutlaka göz doktoru kontrolü olunmalıdır. Muayene olmadan eczaneden ilaç alıp kullanmak bazen hastalığın daha da artmasına neden olmakta ve gözde görme kayıplarına sebep olabilmektedir.

Göz kapağı ameliyatı nasıl yapılır, hasta acı hisseder mi ?

Bu ameliyatların en önemli avantajı lokal anestezi ile gerçekleştirebilmesidir. Hastamız ameliyat sırasında hiçbir ağrı duymaz. Tüm ameliyat boyunca hastamız ile konuşarak rahat bir şekilde ameliyatlarımızı gerçekleştirebilmekteyiz. Tüm ameliyat hastamızın gözü kapalı olarak yapıldığı için hastamız rahatsızlık duymaz. Lazerle yaptığımız için kanama problemi çok yaşamayız. Ameliyat yara yerine estetik dikişler atılarak sonlandırılır. Ameliyat sonrasında hastalarımızı hemen evlerine gönderebilmekteyiz. Hastanede kalmayı gerektirmez. Ameliyat sonrasında uygulayacakları buz kompresi ile ağrı sorunu da olmamaktadır. Gayet konforlu bir ameliyattır.
Üst ve alt göz kapağı ameliyatı lokal ya da genel anestezi altında 1 ila 2 saatte tamamlanır. Operasyon sırasında hasta acı ya da ağrı hissi duymaz. Üst göz kapağında kat çizgisinden, alt göz kapağında kirpiklerin hemen altında kesiler açılarak buradan müdahale edilir. Üst göz kapağındaki kas dokusundaki gevşeklik giderilir. Bağ ve kas dokusu onarılır, fazla yağ miktarı ve deri alınır. Alt gözkapağındaki fazla yağ, cilt ve kas dokusu alındıktan sonra özel dikişlerle kesi yeri, iz belirgin olmayacak şekilde kapatılır. Dikişlere hafif bir pansuman yapılır.

Göz kapağı estetiğinde yaş sınırı var mıdır ?

Göz kapağı ameliyatları her yaşta yapılabilir. Belli bir sınırı yoktur. Hastalık amacıyla ameliyatlar bebeklerde bile yapılabilirken, estetik amaçlı sorunlarda ise genelde 18 yaş sınır kabul edilmelidir. Her hasta kendine özgüdür ve rahatsızlığı her hastada ayrı ayrı ele alıp değerlendirmek gerekir. Genelde kapak ameliyatları için en sık başvuru yaş ortalaması 30- 50 yaş arası hastalardır. Bu hastalarımızda sorun genelde genetik kaynaklıdır. Ailedenin diğer üyelerinde başka da benzer sorunlar vardır. Yaş ve yerçekimi etkisi ile problem zamanla daha belirgin olmaya başlar. Hastalarımızı bize getiren sebep çoğunlukla üst kapaklarda düşüklük ve alt kapaklarda torbalar sonucu yorgun görünüm rahatsızlığıdır.
Yaş için belli bir sınırı olmasa da kapak düşüklüğü olarak pitozis hastalarında çok daha erken yaşlarda tedavi planlamaktayız. Genelde tek gözde düşüklüğe bağlı oluşan asimetri nedeniyle oluşturabilecek psikolojik sorunlar nedeniyle okul çağı öncesi tedavi önermekteyiz.
Kapaklarda düşüklük genelde hastamızda hiçbir genetik problem olmasa da ileri yaşlarda kaçınılmaz bir sorundur. Ve oluşan düşüklük nedeniyle görme aksı engellenmekte ve görme bozulabilmektedir. Oluşan fazla cilt kıvrım dokusu nedeniyle kapağa bası oluşmakta ve gözlerde ağırlığa , göz kapaklarını açmakta zorlanmaya neden olmaktadır. Ve bu durumlarda çoğu hasta sorunun farkında değildir. Ve 50 yaş üzerinde belirgin bir kapak ameliyatı ihtiyacı duyulmaktadır. Ancak 50 yaşın üzerindeki hastalarımız kapak ameliyatlarına karşı isteksiz olabilmektedirler. Bunun her zaman bir estetik ameliyatı olmadığı, göz sağlığı ve görme sağlığı için yapılması gerektiği özellikle anlatılmalıdır. Bu gibi sebeplerden dolayı asıl ihtiyacı olan hastalarımıza ulaşmakta zorluk çekmekteyiz.
Alt kapak estetiği çoğunlukla genetik nedenli göz çevresinde torbalanma olan hastalarımızda gerekli olmaktadır. Yine bu durumda da 18 yaş üzerinde tedavi planlanabilir. Göz kapak hastalıkları her yaşta görülebilen ve bazen de tedavisinin bekletilmeden yapılması gereken hastalıklardır.
Toplumda yanlış bilinen durumlar mevcuttur. Göz kapak tedavisinin olmadığı veya tedavi ile daha kötü olup göz kapağında açık kalma düşünceleri yanlıştır. Aksine tedavi edilmediğinde kötü bir görüntü oluştururken aynı zamanda görmeyi de bozmaktadır. Çocuk hastalarda ise tedavi edilmediğinde göz tembelliğine sebep olmaktadır.
Yerçekiminin etkisi, yaşlanma, genetik nedenler, uyku düzensizliği gibi çevresel faktörler nedeniyle oluşan kapak problemleri için tedavi her yaşta mevcuttur.
En sık sorulan sorulardan biri tedavinin yapılması gereken yaştır. Bazı hastalar tedavi için geç yaşları beklemektedir. Bu düşünce yanlıştır. Problem farkedildiği dönemde rahatsızlık derecesine göre tedavi planı belirlenir.
Üst ve alt göz kapağı estetiği işlemleri her yaşta yapılabilmektedir. 18 yaşında hastamız olduğu gibi 90 yaşında da hastalarımız mevcuttur.Göz kapaklarında doğuştan sorun olan çocuklarda hastalığın ağırlığına göre hemen ya da 6 yaşına kadar ameliyat yaptırılması gerekmektedir.
Doğru ve bilinçli tedavi ile doğru ellerde bir sorun ile karşılaşılmadan pek çok göz kapak sorunlarını tedavi edebilmekteyiz.

Göz Kapak Ameliyatı Kimlere Yapılır ?

Belirli bir yaş sınırı yoktur. Hastalık amaçlı tedavilerde yaşın kaç olduğuna bakılmadan en kısa sürede tedavi planlanmalıdır. Görmeyi etkileyebilecek bir durum varlığında bebeklik veya çocukluk döneminde bile tedavi yapmaktayız ve bu tedavinin geçikmesi göz tembelliğine sebep olmaktadır. Bazı durumlarda ilkokul yaşına kadar beklenebilir.
Estetik amaçlı sorun varlığında ise genelde 18 yaş üzerinde ameliyat planı yapabilmekteyiz.

Göz Kapak Ameliyatı Nasıl Yapılır ?

Göz kapak ameliyatı üst kapakta kapak kıvrımına denk gelen alanda yapılır. Burada önemli olan eksize edilecek alanın ölçülüp çizilerek sınırlarının tam olarak belirlenmesidir. Çünkü aşırı bir tedavi göz kapak kapanmasında zorluklara ve göz kayıplarına neden olabilmektedir. Alt kapakta cilt yoluyla yapılan bir ameliyatta kirpik altından kesi yapılırken, bazı durumlarda kapak iç kısmı konjonktival yoldan girişim yapılır ve ciltte kesi olmaz.

Göz Kapak Ameliyatı Neden Önemlidir ?

Burada önemli olan ameliyat öncesi hastanın tam bir muayeneden geçirilmesidir. Göz kapak pozisyon bozukluğu olan bir hasta öncelikle genel kapsamlı bir göz muayenesinden geçirilmelidir. Göz refraksiyon kusuru, göz tansiyonu ölçülmeli, göz kuruluğu olup olmadığı incelenmelidir.
Göz kapak düşüklüğü olan bir hastada sebebin sadece yaşa bağlı cilt gevşemesi mi yoksa alttaki yağ tabakasında ek sorun olup olmadığı incelenmelidir. En önemlisi göz kapağında basit bir cilt gevşemesi olarak görülen bir durumun sebebinin alttaki göz kapağını kaldıran derin kas tabakasındaki soruna bağlı olduğu anlaşılmaz ise yanlış veya eksik tedavilere neden olunmaktadır.
Hastanın ek kaş düşüklüğü varlığında bu durum tesbit edilmez ve tedavi planına eklenmez ise aşırı bir tedavi sonrasında kaş pozisyonda düzeltilemeyecek durumlar oluşabilmektedir.

Göz Kapak Ameliyatı Öncesinde Nelere Dikkat Edilmelidir ?

Ameliyatlarımızı lokal anestezi altında yapmamız nedeni ile hastamızın ek hastalığının olması genelde ameliyat planında bir aksaklığa neden olmaz. İyi kanlanan dokular olması dolayısı ile hastamızın ameliyat sırasında tansiyonunun kontrol altında olmasını istemekteyiz. Ayrıca kan sulandırıcı bir tedavi alan hastamızda mümkün olduğunca bu tedaviyi ameliyat öncesinde bir haftalığına ara vermesini tercih etmekteyiz. Burada sorgulamamız gereken ve genelde atlanan diğer bir nokta hastamızın yoğun E vitamini kullanıyor olması veya yoğun olarak bitki çayları içiyor olması da ameliyat sırasında kanama riskine sebep olmaktadır.

Göz Kapak Ameliyatı Sonrasında Nelere Dikkat Edilmesi Gerekir ?

Ameliyat sonrası özellikle ilk 48 saatte yoğun buz uygulanması morluk ve ödem riskini oldukça azaltır. Ayrıca buz uygulaması sayesinde hastalarımızın ağrısı da olmamaktadır.
Yüksek yastıkta yatmaları önerilmektedir. Ameliyat bölgesini bir süreliğine sudan korumaları gerekmektedir.

Göz Kapak Ameliyatları için Uygun Bir Mevsim Var mıdır ?

Yaz veya kış ayları olması ameliyat başarısı için önemli değildir. Ameliyat için en uygun zaman aralığı; hastanın kendisine ayırabileceği 1 haftalık zamanı ayarlayabildiği zamandır.

Göz kuruluğu nedir, tedavileri nelerdir ?

Göz kuruluğu, toplumda sık olarak gözlenen ve genelde hastalar tarafından bilinen bir hastalıktır. Dünyada milyonlarca kişiyi ilgilendiren bu hastalık yaklaşık yüzde 35 oranında gözlenmektedir.
Genelde 40 yaşın üstündeki kadınlarda daha sık rastlanan göz kuruluğu, son zamanlarda teknolojinin gelişmesi ile yoğun bilgisayar kullanımı sonucunda çok daha erken yaşlarda sık olarak gözlenmektedir. Hava kirliliğinin yüksek olduğu büyük şehirlerde ve klimalı ortamlarda daha yüksek oranlarda görülüyor. Çevresel faktörler, menopoz, kontakt lens kullanımı, gece geç saatlere kadar uykusuzluk, göz ameliyatları, sigara kullanımı gibi kirli ortamlarda hastalık belirtileri daha da artabilmektedir.
Göz kuruluğu belirtileri gözde yanma, batma , bazen refleks olarak sulanma, ani batma hislerinin oluşması özellikle akşam geç saatlerde bulanıklık veya gözlerde yorgunluk ile kendini gösteriyor.
Son yıllarda yapılan çalışmalarda sadece sosyal medyada günde 3 saat vakit geçirdiğimiz sonucunu düşürsek göz kuruluğu ve göz sorunlarının neden daha fazla arttığını anlamamız çok güç olmuyor.
Kontakt lens kullanımlarının düzensiz ve doktor kontrolsüz kullanımı göz kuruluğu semptomlarının çok erken yaşlarda ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Lens intoleransı oluşturan bu durumlar görmede de sorunlara neden olmaktadır.
Göz kuruluğu ağlamak ile gözden yaş gelmemesi şeklinde düşünülmemelidir. Normalde farkında olmadan sürekli bir gözyaşı üretilir ve bu gözyaşı tabakası göz ön segmentinde nemli bir ortam yaratarak gözlerimizin sağlıklı olmasını ve sağlıklı görmesini sağlamaktadır. Bu tabakanın çeşitli nedenlerle bozulması sonucu göz kuruluğu ortaya çıkmaktadır.
Sonuçta görmede bulanıklık, ağrı, yanma, batma gibi problemler çok rahatsız edici olabilmektedir.
Göz kapağı enfeksiyonları da bir diğer göz kuruluğu sebebidir.
Romatizmal hastalıkların varlığında ise ciddi problemlere uzanan göz kuruluğu sorunları ile karşılaşmaktayız.
Tedavi nedene göre planlanmalıdır. Mevcut romatizmal hastalığın tedavisi, göz kapak enfeksiyonunun tedavisi semptomlarda rahatlamayı sağlayabilir.
Ek olarak suni gözyaşı damlaları ve jelleri burada bize oldukça yarar sağlamaktadır. Hatta bu damlalara rapor çıkarılarak hastalarımızın uzun süreli kullanımları, ilaç alımları kolaylaştırılmaktadır.
Ek olarak immun sistemi etkileyici damlalar veya hastalarımızın kendi kanlarında hazırladığımız otolog serumlar ciddi yararlar sağlamaktadır.
Hastalarımız bulundukları ortamda bazı önlemler alabilirler, bu konuda uyarılarda bulunmaktayız: Bunlar klimalı ortamlardan uzak kalmaları, bulundukları odayı mümkünse nemlendirmeleri, bol su almaları,bilgisayar kullanımlarını azaltmaları, gece uykularına dikkat etmeleri, güneş gözlüğü kullanmalarıdır.

Göz Nezlesi Nasıl Olur ? Giderilmesi İçin Neler Yapmalıyız ?

Gözlerimizin hastalıkların yorgunluğun sağlığın en yoğun olarak dışarıya yansıtıldığı bir alan olduğunu hep söylemekteyiz.
Yine vücuttaki bir rahatsızlık durumunda gözlerde de belirtiler olmaktadır.
Göz nezlesi olarak değerlendirilen durumda gözlerde sulanma, ışığa hassasiyet, burunda akma ile birlikte görülebilmektedir.
Genelde vücutta allerjik durumlar varlığında olan bu durum öncelik olarak sadece gözde olabildiği gibi tüm vücutta allerjik semptomlar olarak başlayabilir. Gözde sulanma, kızarıklık, kaşıntı ile başlayıp sonrasında çapaklanma eklenebilir.
Bazı durumlarda vücutta kırgınlık ile başlayıp gözlerde sulanma ve ağrı sonradan eklenebilmektedir. Gribal veya mevsimsel olarak gözlenebilmektedir.
Göz nezlesi genelde her iki gözde meydana gelmektedir. Allerjik , virüs, bakteri sebeple olabilmektedir. Virüs ve bakteriyel olduğunda bulaşabilme özelliği gösterir.
Her türlü göz nezlesi durumunda bir göz hekimince muayene olunması gerekir. Tedavi uygulanmadığında hastalık süresi uzamaktadır, ve bulaş riski artmaktadır.

Göz Ovuşturmak Zararlımıdır ? Nasıl Vazgeçmek Lazım ?

Gözlerimiz görme duyumuzu sağlayan en önemli organlarımızdan birisidir. Gözümüzün ön yüzeyindeki saydam tabaka olan kornea tabakası aşırı baskı ve travmaya neden olan göz oğuşturması sebebiyle incelip, sivrilebilir. Kornea tabakasının aşırı sivrileşmesi ile karakterize hastalığın adı keratokonustur.
Keratokonus genellikle ergenlik döneminde ortaya çıkar. 20- 40 yaş arası ilerler ve 40 yaşından sonra stabil hal almaktadır. Hastalığın erken dönemlerinde farkedildiğinde çeşitli tedaviler ile hastalığın ilerlemesi yavaşlatılabilmekte ve durdurulabilmektedir.
Allerjik hastalıklar sebebiyle gözün oğuşturulması ,gözün saydam tabakası olan kornea tabakasının incelip sivrilmesi ile karakterize olan keratokonus hastalığının ortaya çıkışına zemin hazırlayabilmektedir ve ilerlemesini hızlandırmaktadır. Keratokonus hastalığının tam bir nedeni yoktur. Ailesel yani genetik özelliklidir.
Hastalığın erken evrelerinde görmede bir sorun yoktur, hastalık ilerledikçe miyop ve astigmat kusurları ortaya çıkmaya başlar. İlk dönemlerde oluşan görme sorunu gözlük ile düzeltilebilirken, hastalık ilerledikçe gözlükle düzeltilemeyen görme sorunları ortaya çıkmaya başlar.
Erken evrelerde yakalandığında CCL (Corneal Cross Linking) ile hastalık tedavi edilebilir, ilerlemesi durdurulabilir. Ek tedavi yöntemleri kontakt lens, korneal halka tedavileri de mevcuttur.
Burada önemli olan hastalığın erken farkedilip, tanı konulması ve tedavinin başlamasıdır. Hastalarımızın dikkat etmesi gereken durumlar, gözlerini aşırı kaşımaktan ve oğuşturmaktan uzak kalmaları, özellikle ergenlik dönemi ve 20'li yaşların başında görmede bozulmaların başlaması hızlı ilerleyen miyopi,astigmat oluşması, gözlüğe rağmen net görememe gibi durumlardır.
Keratokonustan korunmak için yıllık göz kontrolünden geçmek ve gözlerimizi oğuşturmamak gereklidir.

Göz tansiyonu ve körlük

Görme sinirine bası nedeniyle görme netliği erken dönemlerde çok etkilenmese bile görme alanında ciddi kayıplar daralmalar meydana gelmektedir. Oluşan kayıplar geri dönüşümsüzdür. Ve hastalık son evrelere kadar bile görme netliğini etkilemeden ilerleyebildiğinden dolayı sinsi bir hastalıktır. Ani olarak çok yüksek değerlere çıkmadığı sürece ki çoğu hastada yavaş ilerleyicidir hasta tarafından farkedilmez. Gözde hiçbir ağrı ve belirti oluşturmaz.
Normal göz muayenesine gidildiği durumlarda gözlük muayenesi sırasında anlaşılmaz. Yoğun poliklinik hizmetlerinin yapıldığı hastanelerde her hastaya tek tek göz tansiyonu ve göz arkası fundus muayenesi yapılması çok zordur. Ve böyle yoğun hasta varlığı durumlarında çok kolay bir şekilde atlanılabilir. Bu nedenle hastalarımızın hiçbir sorunları olmasa bile göz tansiyonu tarama amacıyla göz muayenesi olmalarını özellikle önermekteyiz. Ailesinde göz tansiyonu olan bireylerde risk artmaktadır. Bu hastalarımız daha sık olarak kontrollerini yaptırmalıdırlar.
Göz tansiyonu hastalığı için belli bir yaş sınırı yoktur. Doğuştan olabildiği gibi erken çocukluk dönemlerinde de karşılaşılmaktadır. Ancak daha sıklıkla 40 yaş üzerinde görülmektedir. Bu nedenle 40 yaş üzerinde her insanın ailede bir göz tansiyonu öyküsü olmasa bile en kötü ihtimalle yılda bir kere göz tansiyonu açısından tarama muayenesi olmasında fayda vardır.
Göz tansiyonu aynı kol tansiyonunda olduğu gibi saatler içinde farklılıklar gösterebilmektedir. Hatta bazı hastalarımızda göz tansiyon ölçümleri normal çıksa bile mevcut tansiyon görme sinirine zarar verebilecek durumda olabilmektedir. Normotansif glokom olarak adlandırılan bu durumlara özellikle dikkat edilmelidir.
Göz tansiyonu hastalarımızın tesbitinde ve takibinde çeşitli testlerden faydalanmaktayız. Görme alanı, retina sinir lifi analizi ve OCT gibi testler bize glokom hastalığın ne derecede olduğunu anlamamızda çok fayda sağlamaktadır.
Göz tansiyonu sinsi bir hastalıktır. Özellikle bakılmaz ise kolayca gözden kaçabilmektedir.Geç tanı konulduğunda geri dönüşü olmayan körlüklerin başlarında gelmektedir.
Dünyadaki körlük nedenlerinin içinde ikinci sırada gelmektedir. Önlenebilir körlük nedeni olan glokom hastalığının erken tanı ve tedavisi ile görme uzun dönmeler boyunca korunabilmektedir.

Göz tansiyonu ve körlük

Görme sinirine bası nedeniyle görme netliği erken dönemlerde çok etkilenmese bile görme alanında ciddi kayıplar daralmalar meydana gelmektedir. Oluşan kayıplar geri dönüşümsüzdür. Ve hastalık son evrelere kadar bile görme netliğini etkilemeden ilerleyebildiğinden dolayı sinsi bir hastalıktır. Ani olarak çok yüksek değerlere çıkmadığı sürece ki çoğu hastada yavaş ilerleyicidir hasta tarafından farkedilmez. Gözde hiçbir ağrı ve belirti oluşturmaz.
Normal göz muayenesine gidildiği durumlarda gözlük muayenesi sırasında anlaşılmaz. Yoğun poliklinik hizmetlerinin yapıldığı hastanelerde her hastaya tek tek göz tansiyonu ve göz arkası fundus muayenesi yapılması çok zordur. Ve böyle yoğun hasta varlığı durumlarında çok kolay bir şekilde atlanılabilir. Bu nedenle hastalarımızın hiçbir sorunları olmasa bile göz tansiyonu tarama amacıyla göz muayenesi olmalarını özellikle önermekteyiz. Ailesinde göz tansiyonu olan bireylerde risk artmaktadır. Bu hastalarımız daha sık olarak kontrollerini yaptırmalıdırlar.
Göz tansiyonu hastalığı için belli bir yaş sınırı yoktur. Doğuştan olabildiği gibi erken çocukluk dönemlerinde de karşılaşılmaktadır. Ancak daha sıklıkla 40 yaş üzerinde görülmektedir. Bu nedenle 40 yaş üzerinde her insanın ailede bir göz tansiyonu öyküsü olmasa bile en kötü ihtimalle yılda bir kere göz tansiyonu açısından tarama muayenesi olmasında fayda vardır.
Göz tansiyonu aynı kol tansiyonunda olduğu gibi saatler içinde farklılıklar gösterebilmektedir. Hatta bazı hastalarımızda göz tansiyon ölçümleri normal çıksa bile mevcut tansiyon görme sinirine zarar verebilecek durumda olabilmektedir. Normotansif glokom olarak adlandırılan bu durumlara özellikle dikkat edilmelidir.
Göz tansiyonu hastalarımızın tesbitinde ve takibinde çeşitli testlerden faydalanmaktayız. Görme alanı, retina sinir lifi analizi ve OCT gibi testler bize glokom hastalığın ne derecede olduğunu anlamamızda çok fayda sağlamaktadır.
Göz tansiyonu sinsi bir hastalıktır. Özellikle bakılmaz ise kolayca gözden kaçabilmektedir.Geç tanı konulduğunda geri dönüşü olmayan körlüklerin başlarında gelmektedir.
Dünyadaki körlük nedenlerinin içinde ikinci sırada gelmektedir. Önlenebilir körlük nedeni olan glokom hastalığının erken tanı ve tedavisi ile görme uzun dönmeler boyunca korunabilmektedir.

Göz Yaşı Kanal Tıkanıklığı Nedir ?

Biz ağlamasak da gözümüzde sürekli bir gözyaşı üretimi olur. Biz bu durumun farkında olmayız, çünkü bu gözyaşı üretimi dengeli bir biçinde üretilip gözyaşı kanalından atılır. Göz kemik boşluğunun üst dış kısmındaki lakrimal bez ve göz kapakları kenarındaki yardımcı gözyaşı bezleri sayesinde gözyaşı üretimi olur. Bu gözyaşı yüm göz yüzeyini ıslatıp temizleyerek göz kapakları iç kısmında bulunan ve halk arasında gözyaşı pınarı denilen alandan uzaklaştırılır. Gözyaşı pınarının iç kısmında gözyaşı emilimin gerçekleştiren ve adeta bir pompa görevi gören gözyaşı kanalı ve punktumlar aracılığıyla burun arka kısmından genzimize akarak uzaklaştırılır.
Göz pınarından başlayan ve burun içi kısmına kadar devam eden bu yol gözyaşı kanalı olarak adlandırılır. Bu yoldaki herhangi bir tıkanıklık gözyaşının akışını bozarak gözümüzde sulanmaya neden olur. İleri evrelerde ise çapaklanma ile birlikte şiddetli enfeksiyonlara neden olmaktadır. Tedavisiz kalındığında göz çevresinde şişlik ve ciddi enfeksiyonlar meydana gelebilir.
Bu yoldaki tıkanıklık bazen en üst seviyede punktum düzeyindedir. Bu durumda çok daha küçük bir müdehale ile punktum genişletilir ve sorun çözülür. Ancak çoğu durumda tıkanıklık burundaki açıklık öncesi kemik doku içindedir. Bu durumda daha kapsamlı bir ameliyat ile sorun çözümlenebilir. Gerekli koşullar olduğunda açılan kanala açıklığın devamını sağlamak amacıyla tüp yerleştirilebilir.
Göz kanalı tıkanıklığı yeni doğan bebeklerde de görülebilmektedir. Bebeklerde tedavimiz çok daha az travmatik olan sondalama probing işlemi şeklindedir.

Gözaltları neden önemli ?

Sosyal hayatımızda, özellikle ikili ilişkilerimizde en fazla iletişime geçtiğimiz bölge göz çevresidir. Yorgunluğumuzu veya dinginliğimizi yansıtır. Yaşla, metabolizmayla, çevreyle ve beslenmeyle bünyemizde olan değişikliklerin en çok dışa vurduğu bölgedir. Göz ve göz çevresi kişinin yaşını, sağlığını ve psikolojik durumunu etrafına en belirgin yansıttığı, konuşma esnasında ifadeyi tamamlayan alanlardır.

Gözde kırma refraksiyon kusurları

Gözde kırma kusurları en sık rastlanılan ve direkt olarak görme kalitesini bozan ve tedavisini en kolay yaptığımız göz hastalıklarının başında gelir. Gözde kırma kusuru denildiğinde miyopi, hipermetropi, astigmatizma ve presbiyopi varlığından bahsetmiş oluruz. Bu durumlar tek tek olabildiği gibi mix şekilde de olabilmektedir.
Gözde kırma kusuruna neden olan durum, çoğunlukla göze gelen ışığı kırma özelliklerine sahip olan kornea ve mercekteki kırma gücündeki farklılıklardan kaynaklanmaktadır.
En sık rastlanan ve çoğunlukla genç ve orta yaşlarda daha sık karşımıza çıkan miyopi de sorun uzağı görememedir. Miyop kişiler uzağı çok bulanık görürlerken yakını çok rahat bir şekilde görmekte ve okuyabilmektedirler. Burada sorun gözün kırıcılığının fazla olmasından kaynaklanır. Göz aksının yani gözün uzunluğunun artması da miyopiye bir sebeptir. Göz aks uzunluğuna bağlı oluşan miyopiler genelde çok küçük yaşlarda ortaya çıkmaktadırlar ve genelde 10 numara civarı ve üzerinde bozukluğa sebep olmaktadırlar. Yoğun olarak yakın çalışmalar, günümüzün bilgisayar tablet telefon kullanım sürelerinde artış miyopiyi tetiklemektedir. Ve özellikle küçük yaşlarda miyopi oluşmasına neden olmaktadır. Yapay ışık aydınlatması olan alanlarda çokça vakit geçiren çocuklarda miyopi riski artmaktadır.
Hipermetropi çoğunlukla erken çocuklukta karşımıza çıkmaktadır. Yeni doğan bebeklerin yaklaşık % 90’ı hipermetrop olarak doğarlar ve bu durum çocuk büyüdükçe düzelir. Çoğunlukla tedavi gerektirmez. Ancak bazı dururmlarda hipermetrop dereceleri çok yüksektir veya iki göz arasında numara farklılığı yüksektir. Bu durumlar mutlaka tedavi edilmelidir. Okul çağındaki hipermetropi ayrıca önem taşır. Bu dönemde ders çalışmaya isteksizlik, çabuk yorulma,ders çalışırken çabuk sıkılma, okurken satır atlamalar, gözlerde kızarıklık veya gözlerde çeşitli tik olan çocuklar hipermetropi açısından mutlaka araştırılmalıdır. Eğer gözde herhangi bir tembelliğe neden olmuyorsa ve çok yüksek değilse bir süre sonra bu hipermetropi rahatlar ve problem oluşturmaz. Ancak 40 yaş sonrası göz merceğindeki değişiklikler sonucu hipermetropi daha sıklıkla karşımıza çıkmaya başlar.
Astigmatizma bir diğer kırma kusurudur. Göze gelen ışınların aynı noktada toplanmayıp dağılması neticesinde görmede sorunlar oluşturmaktadır. Özellikle yoğun bilgisayar çalışanları ve gece araba kullanıcılarında bu sorun çok rahatsız edicidir. Astigmatizmanın sebebi kornea, mercek veya optik sinir bozukluklarıdır. Ve genelde astigmatizma numarası yıllar içinde çok fazla değişiklik göstermez. Astigmatizmada değişiklikler gözlediğimiz hastalarımızda çok daha farklı göz hastalıkları olması açısından incelenmelidir.
40 yaş üzerinde ortaya çıkan ve oldukça rahatsız edici diğer bir durum yakın görme bozukluğu asıl adıyla presbiyopidir. 40 yaş üzerinde göz kaslarındaki zayıflamalar ve esnekliğin bozulmasına bağlı yakın görme için akomodasyon dediğimiz işlevin yapılamamasına bağlı gelişir. Yaşla ilerler. Yaklaşık 55 yaşına kadar yakın numara artar ve daha sonra çok fazla değişmez.
Tüm refraksiyon bozuklukları özelliklerine göre gözlük, kontakt lens, eximer lazer cerrahileri, göz içi refraktif lens değişimleri ile tedavi edilebilir. Hastanın yaşına, mesleğine, hastalığının özelliğine ve göz yapısına göre doğru tedaviyi hastamızla birlikte karar vererek gerçekleştirmekteyiz.

Kırmızı Göz

Gözdeki kırmızılığın sebebi konjonktiva tabakasındaki kan damarlarının aşırı derecede genişleyerek belirgin olmasındandır.
Konjonktiva tabakası gözün beyaz kısmının üzerinde olan ince zarımsı tabakadır. Normalde çok sayıda kan damarı taşısa da damarların çok ince olmasından dolayı damarlar belli değildir ve tabaka beyazımsı gözükür. Ancak herhangi bir nedenle damarlar daha belirgin hale geldiğinde kırmızı renge bürünmektedir.
Kırmızı göz hastalığının en sık sebebi enfeksiyonlardır. Bakterilere bağlı oluşan enfeksiyonlarda ek olarak sekresyon oluşarak hastada çapaklanma olmaktadır. Hastalığın en masum olanıdır.
Viral etkenlere bağlı oluşan enfeksiyonlar en kırmızı hatta kanama odakları oluşturan hastalıktır. Çok bulaşıcıdır. Uzun süreli olabilir, kornea tutulumlarına neden olabilmektedir.
Göz kornea tabakası hastalıklarından biri olan kornea ülseri ise oldukça önemli olan ve gözde lekeler oluşturarak görmede azalmalara neden olan bir hastalıktır.
Allerik konjonktivitler ile özellikle göze kaşıma sonrasında belirgin kanlanma odakları olmaktadır.
Göz travmaları diğer bir kırmızı göz nedenidir. Göz konjonkivasında travmaya bağlı kanama yırtılma nedeniyle olabilmektedir. Ameliyat ile tedavi gerektirebilir.
Kendiliğinden olan ve genelde hastanın farkında olmadığı, çevresindekilerin uyardığı kırmızı göz nedeni subkonjonktival hemoraji olarak adlandırılır. Genelde hipertansiyon sebebiyle olmaktadır. Hastalar için uyarıcıdır. Vücutta zorlanma sebebi ile olmaktadır.
Diğer bir önemli kırmızı göz sebebi üveit hastalığıdır. Üveit hastalığı gözde belirgin görme kayıplarına neden olabilen immun sistem hastalığıdır. Silyer enjeksiyon dediğimiz farklı bir kırmızı göz hastalığına neden olur ve görme azlığı ile birliktedir.
Bunlardan daha başka olarak glokom yani göz tansiyonu gibi göz kuruluğu gibi pekçok farklı hastalıklar kırmızı göz sebebi olabilmektedir.
Her hastalığın tedavisi farklıdır, bir hastalık için verilecek tedavi diğer hastalık için sakıncalı olabilir.
Bu nedenle hastalarımızdan telefon veya mail ile kırmızı göz bulgularını bahsetmeleri ile muayene olmadan tanı koymak hatalı veya eksik olabilir. Bu şekilde muayene etmeden tedavi vermek ise doğru değildir. Tüm bu sebepler için kırmızı göz hastalığımız var ise mutlaka en kısa zamanda göz hastalıkları uzmanı muayenesi olmalarını önermekteyiz.

Kırmızı ve kuru göz

Çağımızın hastalığı kuru göz
Biz ağlamasak da gözümüzde sürekli bir göz yaşı üretimi olmaktadır. Göz kapak kenarlarındaki göz yaşı bezleri tarafından üretilen gözyaşı sıvısı tüm göz yüzeyini ıslatarak kayganlaştırarak ve yıkayarak göz yaşı kanalları tarafından atılır. Ve bu döngü sürekli devam eder. Herhangi bir nedenle göz yaşı üretimi azalırsa gözde kuruluk batma yanma kızarıklık görmede bulanıklık ile neticelenen kuru göz sendromu ortaya çıkar.
Göz kuruluğunun en sık olarak olarak izlendiği hasta gurubu menapoz sonrası dönemde, diabet hastası, ileri yaş bayan hastalardır. Ancak günümüzde hızlı yaşama, uyku dengelerinin bozulması, yoğun bilgisayar kullanımı, yoğun klimalı ortamlar nedeniyle kuru göz hastalığına daha genç yaşlarda da sık olarak rastlanmaktadır.
En sık gözlenen bulgu gözde kız
arıklık, ani oluşan batma hissidir. Hatta bazı hastalar gözde batma hissi ile refleks olarak oluşan aşırı sulanma şikayeti ile bile başvurabilmektedirler. Lens kullanıcıları uzun yıllar sonrasında birer kuru göz hastası adayıdırlar.
Yoğun bilgisayar kullanan hastalarda göz kırpma refleksini azalır, bunun neticesinde kurugöz hastalığı ortaya çıkmaktadır. Özellikle banka çalışanları tüm gününü bilgisayar karşısında geçiren hastalarda bu durumla sık olarak karşılaşmaktayız.
Göz kapak kenarı enfeksiyonu olarak adlandırılan blefarit hastalığı da kuru göz nedenleri arasındadır.
Bazı romatizmal hastalıklarda şiddetli kuru göz hastalığına neden olmakta ve yoğun ilaç tedavileri gerekmektedir.
Ciddi romatizmal hastalığı olan hastalarda sistemik tedaviler gerekmektedir.
Ciddi ek hastalığı olmayan basit kurugöz hastalarına günlük kullanabilecekleri damla tedavileri ile rahatlama sağlamaktayız. Göz kapak kenarı enfeksiyonu olan hastalarda ise kapak kenarı temizleyici solüsyonları kullanımının yanında ek ilaç tedavileri önerebilmekteyiz.
Prezervan madde içermeyen günlük kullanımlık olan gözyaşı damlalarının kullanımı çok etkili olmakta iken prezervan madde içeren bir damlayı suni gözyaşı bile olsa uzun dönemler kullanmak da yan etki olarak başka sorunlara neden olabilmektedir. Uzun süreli gözyaşı damlası kullanıp hala sorun yaşayan hastalarda bu ayrıntıya özellikle dikkat edilmelidir.
Daha ileri hastalık boyutları durumlarında olan hastalarımıza kendi kanlarından elde edilen otolog serum tedavileri de uygulayabiliyoruz.

Kontakt lensler

Kontakt lensler hayatımızın vazgeçilmez bir unsuru haline geldikçe sorunları da artmaya başladı. Denetimsiz ve takipsiz kullanılan kontakt lensler göz için problemlere sebep olabilmektedir. Bu nedenle lens kullanımları son zamanlarda reçeteye tabi tutulmaktadır.
Kontakt lens sıklıkla gözde kırma kusuru varlığında görmeyi düzeltmek için veya göz rengini değiştirmek amacıyla kullanılan çok nadiren olarak da diğer göz bozuklukları tedavisinde kullanılan göz ön yüzeyindeki kornea tabakası üzerine yerleştirilen bir protezdir.
Göz yüzeyi ile direkt temasta olmasından dolayı dikkatsiz ve denetimsiz kullanıldığında şiddetli enfeksiyonlara, göz ön yüzeyinde çizilmelere , göz ülseri olarak adlandırılan keratit hastalığına neden olmaktadır.
Ancak tabi ki de lens kullanımının amacı daha iyi görmek ve daha iyi görünmek olduğundan iyi bir lens kullancısı yıllar boyunca sorunsuz bir hayat geçirebilir. Bu nedenle kontakt lenslerin bize sağladığı avantajlardan daha iyi yararlanabilmek için kurallara uymak ve temizliğe çok dikkat etmek gereklidir.
Temelde iki farklı lens çeşidi vardır. Bunlar gaz geçirgen lensler ve yumuşak lensler olarak sınıflandırılabilir. Gaz geçirgen lensler daha çok keratokonus gibi durumlarda kullanılan daha sert lenslerdir ve günümüzde kullanım alanı oldukça daralmıştır. Sıklıkla kullanılan yumuşak lenslere çok daha kolay adapte olunmaktadır ve kullanımları daha kolaydır.
Genelde hastalarımızın yaptığı yanlışlık gözlük numarasını kullanarak lens almak istemeleridir. Ancak gözlük numarası ile lens numarası her zaman aynı olmayabilir. Lens numarası çeşitli özellikler içermektedir. Kornea çapı ve eğriliği lens üzerinde oldukça etkili olan parametrelerdir.
Ayrıca internet siparişi ile temin edilen lenslerin kullanımında denetimsizlik nedeniyle oldukça sık olarak sorunlar ile karşılaşılabilinmekte ve bu durum göz sağlığını oldukça olumsuz etkilemektedir.
Bu konuda hastalarımıza önerilerimiz doktor kontrolü ile belirlenen lens, özellikleri ile uygun lens seçimleri yapılmalı ve lens kullanım kurallarına uymalarıdır. Kontakt lens kullanımından daha fazla yarar sağlamak ve daha uzun ve konforlu kullanım için mutlaka bir göz hekimine başvursunlar.

Kuru Göz Hastalığı

Halk arasında sıkça bilinen göz kuruluğu hastalığı gözümüzde göz yaşı salgısının yetersiz olması veya kalitesiz olması olarak tanımlanabilir. Gözyaşı gözümüzün ön yüzeyini ıslatıp nemlendirerek korur ve daha net bir görüntü sağlamak için mutlak suretle yeterli ve kaliteli olmalıdır.
Çeşitli nedenler ile gözyaşı salgısı azalabilir veya komponentlerinden biri bozulabilir. Bu sebeple gözde batma hissi, refleks olarak aşırı sulanma, ağrı, yanma ve görmede bulanıklık oluşturmaktadır.
Gözyaşı üretimi iki şekilde olmaktadır. Birinci sistem sürekli olan gözyaşı salgı sistemidir. Burada gün içinde sürekli bir gözyaşı salgısı olmaktadır.Oluşan gözyaşı gözümüz ön kısmında bir gözyaşı filmi oluşturmaktadır. Bu tabaka 3 komponentten meydana gelir. Gözümüz ile göz kapaklarımız arasında kayganlaştırıcı bir tabaka görevi görürken göz ön kısmını nemlendirir ve korur.
Diğer üretim şekli ağladığımızda, gözümüze bir şey battığında refleks olarak oluşan yoğun gözyaşıdır.
Göz kuruluğu sebepleri sıklıkla ileri yaş ve kadın cinsiyettir.Diabet hastalığı yani şeker hastalığı bir diğer kuru göz hastalığı sebebidir. Menapoz gibi hormonal değişimler bu hastalığa neden olmaktadır. Uzun süreli kontakt lens kullanıcılarında, uyku düzeni bozuk olan kişilerde, uzun süreli bilgisayar ve telefon ekranı kullanan kişilerde , klimalı ortamlarda , sigaralı ortamlarda yoğun kalan kişilerde daha erken yaşlarda bile göz kuruluğu oluşabilmektedir.
Ayrıca romatizmal hastalıklar varlığında oluşan kuru göz hastalığı çok daha ağır seyretmekte ve ekstra tedavilere ihtiyaç duyulmaktadır.
Göz kuruluğu varlığını anlamak için yaptığımız birkaç test vardır. Bunlar muayenehane şartlarında yapılabilen kolay testlerdir.
Göz kuruluğu tanısı alan hastalarımıza öncelikle suni gözyaşı damlalarından reçete etmekteyiz. Hastalığın ağırlığına bağlı olarak ilaçlarımız daha güçlü olabilmektedir. Bazı durumlarda hastanın kendi kanından elde ettiğimiz serumlar ile hazırladığımız bir damla tedavisi uygulamamız olabilmektedir. Çok ileri vakalarda girişimsel müdehaleler uygulayabilmekteyiz.

Normal bir gözde ani görme kaybı

Göz hastalıkları içinde acil olanları olarak sıralamak istediğimizde ani görme kayıpları en özel yere sahiptir. Çünkü en kısa sürede tedavinin yapılması ile sekelsiz sorunsuz iyileşme sağlayabildiğimiz gibi geç tedavi ile ciddi görme sorunları oluşabilmektedir.

Normal olan bir gözde ani görme kaybı pek çok nedene bağlı gelişebilmektedir. Bu sebepler içinde damarsal problemler özellikle göze gelen kanın taşındığı arter tıkanıklıkları başlıcalarındandır. Çok sık olarak karşılaşılmasa da dakikalar içinde tedavi edilmesi gerekliliği ile özel öneme sahiptir. Genelde kalp ve damar hastalıkları olan kişilerde sık olarak rastlanılan bu durum gözün retina tabakalarını besleyen damarın bir pıhtı ile tıkanması neticesinde göz retina tabakasında iskemi ve sonrasında doku ölümü ve ciddi görme kayıpları meydana getirmektedir. Dakikalar içinde damarın yeniden açılması mümkün olursa sekelsiz iyileşme sağlanabilmektedir. Bu durumdan daha sıklıkla görülen ancak çoğunlukla lokalize olarak karşılaştığımız diğer bir damar tıkanması durumu retina ven tıkanıklıklarıdır. Bu gibi durumlarda hastalarımızın göz arkası retina tabakalarında yaygın kanama sonucu görme bozuklukları meydana gelmektedir. Takip ve tedavi ile sorun çoğunlukla düzelebilmektedir. Bu hastalarımızda kalp damar sistemi kontrolleri, hipertansiyon açısından takip, boyun arter tıkanıklıkları açısından inceleme önermekle birlikte günde 1 kere alacakları kan sulandırıcı haplar sayesinde koruyucu önlemler alabilmekteyiz.
Ani görme kaybı yapan diğer nedenler içinde akut vitre kanamalarını sayabilmekteyiz. Çoğunlukla diyabet hastalarında bazen ise hipertansiyon hastalarında gözlediğimiz bu durum retina damarlarından birisinin kanaması ve vitre denilen göz içi jel tabakasına kan birikmesi ile oluşmaktadır.
Aslında ani olmayan hastanın farketmesi saatler veya günler alabilen ancak hastalığın görme merkezine ilerlemesi ile ani görme kaybı olarak hissedilen diğer bir durum ise retina dekolmanıdır. Bu göz probleminde göz retina tabakalarının çok farklı sebeplerle yırtılması, birbirinden ayrılması ile görme bozulmaktadır. Ancak burada problem görme merkezi olarak adlandırılan makula bölgesine ilelemeden hastalarımız hastalığı farkedememeleridir. Dikkatli hastalarımızda sorun makulaya ilerlemeden yakalanan hastalık cerrahi operasyon ile düzeltilebilmektedir.
Travma neticesinde göz içi kanamaları, göz perforasyon yaralanmaları da ani görme kayıplarına neden olabilmektedir.
Bazen ise ani görme kayıpları göz dışı nedenlerle ortaya çıkabilmektedir. Sorun optik sinir yollarında olabildiği gibi beyin görme korteksinde de olabilmektedir. Beyin içi damarsal sorunlara bağlı olarak da görülebilen bu duruma kapsamlı araştırmalar ile tanı konulabilmektedir.
Metil alkol zehirlenmesi olarak da bilinen sahte alkol içilmesi ile olan zehirlenmelerinde de geri dönüşü olmayan ani görme kayıpları olabilmektedir.

PRESBİYOPİ (YAKIN GÖRME BOZUKLUĞU)

Kültürel gelişmenin artması, okuma ve görsel iletişimin gittikçe değer kazanması ve aynı zamanda aktif çalışma hayatının gerekliliği nedeniyle her geçen gün yakın görme problemi yaşayan hasta sayımız artmaktadır. İletişimimizde en çok ihtiyaç gördüğümüz şeylerden biri okumak , rahat okumak, hızlı okumaktır. İlerleyen yaş ile birlikte göz içi dokuların değişmesi ve esnekliğini yitirmesi sebebi ile yakın görme bozulmaktadır. Yaklaşık 40 yaşında yakın görmede bozulmalar oluşmaktadır. Çok okuyan bir kişi bu rahatsızlığı 40'lı yaşların başında hissederken, yakın okuma ile çok işi olmayan bir başka kişi 50 yaşında yakın görmede zorlandığını hissedebilmektedir. Henüz çok aktif döneminde olup iş yaşamında sürekli okuma gereği olan kişi için bu durum oldukça zordur.
Mevcut refraksiyon kusuru yakın görme üzerine oldukça etkilidir. Kişi hipermetrop ise yakın görmede çok daha fazla zorlanırken, miyop olan hastalarımız ise bu durumu lehlerine çevirebilmektedirler. Miyop olan bir kişi uzak gözlüğünü çıkararak yakını daha iyi görebilmektedir.
Yaşamın ve çalışma hayatının uzaması ile birlikte aktif dönemlerinde yakın görme sorunu yaşamak istemeyen pekçok kişi bu zorluğun üstesinden gelmek için tedavi arayışında bizlere başvurmaktadır. Burada yapılacak en basit tedavi gözlüktür. Gözlük haricinde kontakt lens tedavisi veya cerrahi tedavi seçenekleri mevcuttur. Gözlük kullanmak istemeyen hastalarımıza yapılabilecek en uygun alternatif tedavi şeklini her hastamızı ayrıntılı değerlendirerek belirlemekteyiz. Hastanın yaşı, beklentileri, mesleği seçilecek tedavide göz önünde bulundurulması gereken durumlardır.

Çocuğum sakar demeden önce bir göz doktoruna başvurun

Çocuklar az gördüklerinin farkında değildir. Ve bunu ifade edemezler. İyi göremeyen çocuk çevreden gelecek zararlara karşı açıktır. İyi göremediği için darbeler ve düşmelerle daha sık karşılaşır. Bazı anneler çocuklarının çok sakar olduğunu sürekli düştüğü konusunda yakınırken aslında sorunun az görme kaynaklı olduğunun farkında değildirler.
Bazen ise çocukta dikkat eksikliği olduğu düşüncesiye farklı tedaviler yapılmaktadır. Aslında sebebin bir görme bozukluğu olabileceği akla gelmelidir. Bu konuda ailelerin ve bu gibi çocuklarla uğraşan kurumların dikkat etmeleri özellikle önemlidir. Çabuk sıkılan , dikkat eksikliği olduğu düşünülen çocukların mutlaka göz hastalıkları doktor kontrolünden geçirilmesi gerekmektedir.
Dikkat eksikliği tanısı ile okul yaşamına geç başlamış, gereksiz yere özel tedaviler yapılmış, en son ve geç olarak görme bozukluğu tanısı almış çocuklar ile karşılaşmaktayız. Çocuk göz hastalıklarının tanısı ve tedavisi çok önemlidir.

Pterjium nedir ?

Halk arasında kuş kanadı, göz bebeğinde et yürümesi, gözde et büyümesi olarak adlandırılan pterjium hastalığı önemli bir hastalıktır.
Çünkü çok ileri durumlarında görme üzerine olumsuz etkilidir. Gözümüzün beyaz kısmının üzeri ince bir zar tabakası ile kaplıdır. Normalde bu tabaka dışarıdan çıplak gözle görülemez. Ancak göz travması, mikrop kapması, allerji gibi durumlarda damarlar genişler ve gözümüz kırmızı olarak gözükür. Gözde kızarıklık oluşturan konjonktiva dediğimiz bu ince zar tabakasıdır.
Çeşitli travma veya genetik nedenlerle bu zar genişler ve göz yüzeyine doğru ilerlemeye ve büyümeye başlar. Göz saydam kısmını üzerini örtmesi ve görmeye zarar vermesi ileri evrelerde karşımıza çıkabilir.
Göz kapakları bu zar üzerinde sürtünme etkisi ile veya en ufak bir kuruma ve irritatif etki ile şiddetli kızarıklık batma rahatsızlıkları oluşturabilmektedir. Ayrıca göz doğal görüntüsünü de bozarak hoş olmayan görünümlere neden olur.
Erken evrelerinde güneş gözlüğü, çevre etkenlerinden koruma ve suni gözyaşı damlaları ile rahatlatılsa da ilerlemeye devam ettiğinde mutlaka cerrahi olarak tedavi edilmesi gerekir.
Bazı hastalarımızda ilerlemediği ifade edilse de uzun süreli durumlarda mikroskopik olarak gözle görülenden daha ileri olduğu ve aynı ağacın kökleri gibi alttaki göz dokularına ilerlediği ve bozulmalara neden olduğu bilinmektedir. Ayrıca göz kornea tabakasında bozulmalara neden olarak gözlük ile düzeltilemeyen astigmatizma hastalığına neden olabilmektedir.
Bu nedenle hastalarımızda pterjium varlığında bunu önemsemeleri ve göz doktor gözetiminde kalmalarını önermekteyiz. Belli bir büyüklük döneminden sonra ise ameliyat ile tedavi düşünülmelidir.
Ameliyat ile tedavide buradaki fazla doku temizlendikten sonra bu sağlıksız bölgeye burayı besleyecek ve hastalığın tekrarlama riskini azaltacak doku nakli tedavileri çok önemlidir. Doku nakli ile birlikte yapılacak pterjium cerrahilerinin sonuçları çok yüz güldürücüdür. Tedavide önemli olan iki nokta erken tedavi ve doku nakli ile kombine cerrahidir.

Renk Körlüğü

Normal bir insan gözü 15.000 değişik renk tonunu fark edebilir.
Dünya üzerindeki erkeklerin %8’i, kadınların ise %0,5’i renk körüdür. Renk körlüğü hastalığı genetik yolla taşınmaktadır.
Genetik bir bozukluk sonucu dünya çapında 180 milyon kişi renk körlüğü hastalığını taşır. En sık karşılaşılan tipi yeşil ve kırmızı renkleri ayırt edemeyenlerdir.
Renk görme bozukluğu ile görme keskinliği arasında bir bağlantı yoktur! Yani renk körü olan kişi gözlük kullanmadan uzağı ve yakını rahatça görebildiği gibi, miyop, hipermetrop veya astigmat da olabilir..
Hastalık cinsiyete bağımlı olarak genle geçer, yani kadınlar taşıyıcıdır, kadınlar hastalığın bulgularını göstermezken erkeklerde hastalık bariz olur. Hastalık anneden oğluna geçer.
Kalıtımsal renk bozukluğu olan hastaların çoğu, kendilerini normal zannederler ve hastalığı taşıdıklarının farkında olmazlar: çünkü doğumdan beri renkleri hiçbir zaman doğru olarak algılamamışlardır. Örneğin kırmızı ve yeşil renk körlüğü olan bir kişi kendisine kırmızı-yeşil renk gösterildiğinde bunu kendine özgü bir şekilde algılar. Bu nedenle renk körlüğü ancak bir renk görme testi uygulandığında saptanabilir.
Renk körlüğü bir canlının görme merkezinde özel bir pigment molekülünün bulunmaması veya gerektiğinden az bulunmasıdır. Bu eksiklik sonucunda çeşitli renklerin çevresindeki renkleri ayırt edemez.
Renk körü olan kişiler günlük hayatta birçok zorlukla karşı karşıyadır. Mesela trafik ışıklarını ayırt etmede, tekstil sektöründe çalışanların renk ayırt etmelerinde, haritaların renk kodlarını okumada, birçok cihazın çalışma durumunu gösteren renkli küçük ışıkları ayırt etmede zorlanırlar. Okul çağındaki çocuklar resim yaparken objelerin renklerini yanlış seçmekte ve bu yüzden derslerdeki başarıları düşük olabilmektedir.
Renk körlüğünün ilaçla veya ameliyatla tedavisi bulunmamakta ancak özel bir lens sistemiyle renk körü hastalarının şikayetleri artık düzeltilebilmektedir.

SARI NOKTA HASTALIĞI NEDİR?

Halk arasında 'Sarı Nokta Hastalığı' olarak bilinen bu hastalık görme merkezi olarak ifade edilen makula bölgesindeki patolojileri ifade etmektedir. Bu bölge renkli görmemizi ve görme keskinliğimizin yüzde 90'ı gibi büyük bir bölümünü sağlayan en önemli retina bölümüdür. Makula Hastalıkları içinde en sık rastlanan hastalık yaşam süresinin uzamasına bağlı olarak sıklığı gittikçe artan 'Yaşa Bağlı Makula' hastalıkları yani 'Yaşa Bağlı Sarı Nokta Hastalığı’ dır.

Hastalığın ortaya çıkışında en önemli patolojinin retina tabakalarında yaşlanmadır. Retinanın bu fonksiyonlarındaki azalma sonucu, görme işlevi esnasında ortaya çıkan metabolik artıkların atılarak, retinanın altındaki damar tabakası tarafından uzaklaştırılması işlemi zamanla bozulacağından retina altında gittikçe artan birikintiler meydana gelir. Bu birikintilerin yarattığı tablo sonucu retina altında meydana gelen anormal damar yapılı oluşumlar ve kanamalar sonucu ortaya çıkan görme kayıpları en belirgin özellikleridir. Hasta başlangıçta okuma güçlüğü, kırık, çarpık, dalgalı görme, renkli görmede bozukluk gibi şikayetlerle hekime müracaat eder.İleri safhalarda ise baktığı yeri göremediğini ancak baktığı yerin etrafını görebildiğini ifade eder.

GELİŞİM VE TİPLERİ

Sarı nokta hastalığı, yaşa bağlı olarak genetik ve çevresel faktörlerin rol oynadığı bir süreç sonrasında gelişir. Yaşa bağlı makula dejenerasyonu (Sarı nokta hastalığı) erken ve geç evre olarak iki aşamaya sahiptir;
Erken evrede makulada, pigmenter değişiklikler ve retina altı dokularda biriken "drusen" adı verilen lipid (yağ) içerikli birikimler vardır, görme keskinliği normaldir. Geç evre, yaş - eksüdatif - tip veya kuru - atrofik - tip olarak ikiye ayrılır, bu evrede görme kaybı vardır.
Hastaların yaklaşık %80'inde halka arasında kuru tip olarak bilinen atrofik tip bulunsa da, görme kaybından %80-90 oranında eksüdatif tip yani yaş tip sorumludur. Atrofik tipte görme kaybı yıllar içerisinde gelişir. Atrofik tipte, bulguların başlangıcından yaklaşık 10 yıl sonra görme %0,1 seviyesine iner. Eksüdatif tipte ise görme kaybı daha ani olur. Görme kaybı ortalama olarak 75 yaşında ortaya çıkmaktadır. Elli yaşından sonra görülme sıklığında doğrusal bir artış olur. Geç tip Sarı nokta hastalığı (görme hasarı var), 50 yaşının üzerindekilerin %2'sinde, 65 yaşın üzerindekilerin %0,7–1,4'ünde ve 85 yaşından sonra %11–19 oranında görülür.

BULGULARI

Keskin görmede bozukluk, bulanık-puslu görme...
Görüntülerin ortası bulanık, ancak kenarları normal görünür.
Elektrik direkleri, kapı-pencere kenarları, yazıların satırları gibi düz çizgilerin dalgalı görünmesi.
Görme alanın ortasında karanlık ya da boş bir alanın belirmesi.

TEDAVİ EDİLMEZSE

Tedavi edilmezse ileri seviyede görme kayıpları meydana gelir. Önde gelen körlük sebeplerindendir. Ancak görmeyi artıracak bir tedavi yoktur. Azalmış olan görmeyi o seviyede muhafaza etmeye yönelik çalışmalar yapılmaktadır.
Risk faktörleri
Hastalığı arttıran risk faktörleri incelendiğinde tartışılmayan ve etkinliği kesin olan en önemli risk faktörü yaştır. Hastalık yaş ile doğru orantılı olarak artmaktadır.Yaş faktörüne ilave olarak risk faktörleri sıralandığında özellikle güneş ışığının fototoksik etkisi nedeniyle güneş ışınına fazla maruz kalan mesleklerde çalışanlarda ve kadınlarda daha sık görülür. Ayrıca kişide hipertansiyon bulunması, kan yağlarının yüksek olması ve ailevi hikayesinin olması önemli faktörlerdir.

AÇIK RENKLİ GÖZLER

Öte yandan göz ve göze ait bazı faktörler de bu hastalığa ait riskler taşımaktadır.Özellikle açık renkli gözler, hipermetroplar ve katarakt ameliyatlı şahıslar öncelikli risk grubuna girerler. Ağır sigara içiciler önemli bir risk gurubu oluştururlar. Sigara, serum antioksidan seviyesini düşürür ve kan akımını bozar.Yine bu mekanizma ile vitamin A – C den zengin beslenme alışkanlığı olan ve çeşitli nedenlerle antioksidan (çinko, magnezyum, selenyum) kullanan şahıslarda sarı nokta hastalığı riski azalır. Güneşe maruziyet ise hastalığın riskini artırmaktadır.

GÖRÜLME SIKLIĞI NEDİR?

Hastalığın görülme sıklığı yaşın ilerlemesi ile birlikte artmaktadır. 70-74 yaşları arasında görülme sıklığı yüzde 25 iken 90 yaşın üzerinde yüzde 100'e yakın oranda görülür. Hastalık, 65 yaş üzeri şahısların yüzde 2'sine yakın bir bölümünde görmeyi yüzde 10 ve daha altına indiren önemli bir faktördür.

TEDAVİ

Kuru tip: Herhangi bir tedavi yöntemi yoktur. Çeşitli vitamin ve element takviyelerinin ve bazı antioksidan özelliğe sahip olan ilaçların hastalığın gidişini yavaşlatabildiği söylenmektedir. Beslenme ve çevresel koşullarda geliştirmeler önerilir.
Yaş tip: Anormal olarak gelişme gösteren ve makulaya yarar yerine zarar veren damarların çok erken dönemde lazerle yakılarak geriletilmesi mümkündür.
Son yıllarda, tam sarı nokta altında gelişen yeni damarların geriletilmesi için bazı yeni tedavi yöntemleri geliştirilmektedir. Örneğin, fotodinamik tedavide vücuda, damardan ışığa duyarlı ilaçlar verilir. Bu ilaçlar lazer ışığını normal insan dokularından daha kolay emer, retina altındaki patolojik damarlar bu fotosensitif ilaçları çevre dokulardan daha yüksek oranda içermektedir buna bağlı olarak, uygulanan lazer ışığı seçici olarak bu patolojik dokuyu etkiler. Bu tedaviye "fotodinamik lazer tedavisi" adı verilir.

Bu hastalıkta damarların oluşumunda yer alan bazı biyolojik aktif maddelere karşı geliştirilen ilaçlar da son yıllarda bu tedavide ilk sırayı almaktadır. Göz içine iğne tedavisinde bir çeşit protein (anti-VEGF antikoru) kullanılır. 75 - 85 yaş arası her üç kişiden birinde görülen sarı nokta hastalığının yaş tipinin tedavisinde göz içine iğneli enjekte yöntemi ile uygulanan, anti-VEGF ilaçları FDA tarafından onaylıdır. Tedavi süresince kullanılan anti-VEGF ilacı, göz arkasındaki göz hücreleri tarafından hastalık durumunda salgılanan ve yeni damar oluşturan proteini engelleyerek görme kaybını önler. 4 - 6 hafta aralıklarla göz içine enjekte edilen ilaç, sarı noktadaki yeni damar gelişimini durdurmakta ve hastanın şikayetlerini büyük ölçüde azaltmaktadır. Enjeksiyon en az 3 kez uygulanır; ancak daha fazla uygulanan hastalar da vardır. Enjeksiyon aralıkları hastanın tedaviye verdiği cevaba göre 4 - 6 hafta arasında değişmektedir.

Sarı nokta tedavi edilmez ise görme %95 oranında azalır ve sonunda ileri bir görme kaybı gelişir.

Siyah Uçuşan Cisimler

Göz önünde siyah gri uçuşan cisimler pekçok kişide olabilmektedir. Yaşlı genç ayrımı olmadan pekçok kişide olabilen ancak dikkatli kişilerin farkına vardığı bu durumun nedeni vitre dejenerasyonudur.
Gözümüzün arka tarafında bulunan göz içi sıvısı vitre olarak adlandırılır. Bu vitre sıvısı göz retina tabakasına genelde yapışıktır. Zamanla retinadan ayrılarak yoğunlaşmalar meydana getirir. Bu durumda boşukta hareket eden ve göz hareketleriyle yer değiştiren gri siyah cisimler olarak farkedilmeye sebep olmaktadır.
Bazı durumlarda bu sıvı retina tabakasından ayrılma durumunda ışık çakmaları, flaşlar oluşturmaktadır. Bu durum hastalar tarafından oldukça rahatsız edici olarak vurgulanmaktadır. Eğer retina tabakası ile vitre sıvısı yapışıklıklar içeriyorsa bu bölgede ayrılma tam olamaz ve retina tabakasında yırtılmalar meydana gelebilmektedir.
Retina tabakasındaki yırtılmalar Retina Dekolmanı olarak adlandırılmaktadır. Ve görmeyi ileri derecede bozabilen önemli sonuçlar doğurmaktadır.
Benzer rahatsızlıkları olan hastalarımızın özellikle ışık çakmaları varlığında hemen göz hastalıkları muayenesi olmalarını önermekteyiz.
Ancak çok şükür ki çoğu vitre ayrılması retina dekolmanı ile sonuçlanmaz. Sadece göz hareketleri ile hareket eden, boşluğa veya düz renklere bakarken daha çok belli olan siyah uçuşan cisimler olarak zararsız olarak kalır.
Bu cisimler büyük olduğunda hastalarımızı rahatsız edebilmektedir. Genelde zararı yok tedavisi de yok olarak değerlendirdiğimiz bu durum son zamanlarda lazer tedavileri ile tedavi edilmeye başlanmıştır. Çok yeni olan bu tedavi, bu durumdan gerçekten rahatsız olan ve görmeyi engellediğini düşündüğümüz hastalarımız için oldukça faydalı olmaktadır.

Şaşılık nedir belirtileri ve tedavisi

Şaşılık (Strabismus)

Şaşılık; gözlerin bakış pozisyonunun bir doğrultuda olmayıp, her iki görsel ekseninin farklı yönlere doğru kaymış olması ve tek bir noktada çakışamıyor olması halidir. Sık olarak görülür, yaklaşık çocukların %4′ünü etkiler ancak erişkinlerde de gelişebilir.

Hayatın ilk 6 ayı içinde ortaya çıkan şaşılıklara ’’infantil şaşılıklar’’denilir.
Yeni doğanda çoğu zaman gözler paralel değildir,gözlerde içe ve dışa kaymalar gözlenir.Bu nedenle bu dönemde kaymanın tespit edilmesi zordur.
Genellikle gözlerin pozisyonu 3.ayda sabit hale gelir.Bu dönemde anne çocuğun gözünün kaydığını ifade ediyorsa bu durum mutlaka değerlendirilmelidir. Ayrıca katarakt, göz tümörleri veya nörolojik hastalıklarda şaşılık ile kendini gösterebileceğinden mutlaka uzman bir göz hekimine danışılmalıdır.

Aile öyküsünde; ailede göz problemi olan var mı, yüksek derecede gözlük, kayma, görme azlığı gibi problemlerin varlığı sorgulanır.
Hamileliğin normal geçip geçmediği, geçirilen ateşli, döküntülü hastalıklar (viral hastalıklar), alınan ilaçlar, bebeğin term olup olmadığı sorgulanmalıdır (Prematür retinopatisi açısından). Kaymanın nasıl fark edildiği, sürekli olup olmadığı, kaç yaşından beri olduğu, bir tek gözünde mi yoksa zaman zaman her iki gözde de gözlenip gözlenmediği, herhangi spesifik bir olay sonrasında gelişip gelişmediği, örneğin travma, konvülziyon gibi bir olaydan sonra mı fark edildiği önemlidir. Ve daha önce kayma için herhangi bir tedavi yapılıp yapılmadığı, varsa gözlüklerinin numaraları, kapama ya da cerrahi tedavi olup olmadığı bilinmelidir.

Öncelikle görme keskinliği her iki gözden ayrı ayrı ölçülmelidir,
Artık gelişen teknoloji ile daha önce göz refraksiyon ölçümünde zorlandığımız bebeklerde plusoptix gibi gelişmiş cihazlarla çok daha rahat ölçümler alabilmekteyiz. Ayrıca plusoptix cihazlarının video özelliği sayesinde göz hareketlerini ve optik akstan sapmaları daha rahat inceleyip daha kolay tanı koymaktayız. Bu cihaz 1 aylıktan itibaren çocuklarda refraksiyon ölçümünde şaşılık ölçümünde kullanılabilmektedir. Göz tembelliği konusunda, optik aks kesafetleri konusunda bize ön bilgiler sunabilmektedir.
Eğer bir görme yollarındaki bir patolojiden şüpheleniyorsak VEP (Visual evoked potential) -görsel uyarılmış potansiyel- testi yapılabilir.
Kaymanın ilk belirtisi gözlerin aynı noktaya odaklanmamasıdır ancak güneşte bir gözünü kapama, kafasını eğerek veya döndürerek bakma gibi bulgularda kaymanın sonucu olabilir.
Bebeklik dönemi veya okul öncesi dönemde her çocuk muhtemel göz problemleri (şaşılık, göz tembelliği, kırma kusurları veya katarakt, glokom, göz içi tümörler gibi) için muayene olmalıdır. Halk arasında yanlış inanış olarak bebeklikte olan kaymanın büyümekle zamanla düzeleceği düşünülmektedir, ancak bu hatalıdır şaşılık hiçbir zaman büyümekle kendiliğinden düzelmez. Ancak çocuklarda burun kökünün geniş olduğu ve kayma olmadığı halde kayma varmış gibi görünüme yol açan yalancı şaşılık dediğimiz durumlarda zamanla burun kemiğinin gelişmesi ile kayma görünümü düzelmektedir bu da yanlış olarak kaymanın düzeldiğini düşündürmektedir. Böyle durumlarda ayırıcı tanı ve doğru teşhis için mutlaka göz doktoru görmelidir.
Ayrıca ailede şaşılık veya göz tembelliği olan kişiler varsa çocuk mutlaka 1 yaş döneminde göz doktoruna gösterilmelidir.
Ambliyopi şaşılık hastalarında sıkça karşılaşılan bir durumdur. Ambliyopi halk arasında göz tembelliği olarak bilinen durum; Gözün ya da görsel yolların organik bir bozukluğu olmadan görme keskinliğinde meydana gelen düşüklüktür.
Şaşılık tanısı koyulduktan sonra öncelikle sebep olan etken tesbit edilmeli ve sebebe yönelik tedavi başlanmalıdır. İlk yapılacak tedavi varsa refraksiyon kusurunun tam olarak düzeltilmesidir. Bu çoğu hastada sorunu çözmektedir. Göz tembelliği varsa buna yönelik tedavi planlanmalıdır. Gözlüğe rağmen hala kayma devam ediyorsa cerrahi planlanabilmektedir.
Tedavide amacımız görme gelişimini olumsuz etkilenmeden her iki gözün bir arada kullanılarak gelişiminin sağlanmasıdır. Detaylı bir göz muayenesinin ardından kaymanın sebebine göre tedavi planlanır.
Şaşılık tedavisi ne kadar erken dönemde yapılırsa başarısı o denli yüksek olur. Ancak erişkin dönemde olan şaşılıklarda ya da daha önce tedavi yapılmamış erişkinlerde de cerrahi tedavi ile özellikle çevre görüşte artış sağlanabilir.
Cerrahi tedavi gözlük veya kapamanın alternatifi değildir cerrahi sonrası da gözlük ve kapama tedavisi devam edebilir.

Şaşılık için risk faktörleri nelerdir ?
1. Aile bireylerinde şaşılık öyküsünün bulunması, ne kadar çok kişide ve kuşakta şaşılık varsa olasılık artar.
2. Erken doğum, zor doğum veya düşük doğum ağırlığı olması, küvezde kalma, oksijen tedavisi öyküsü
3. İki göz arasında numalarda asimetri (anizometropi) olması veya yüksek hipermetropi
4. Hidrosefali (Beyinde su toplanması)
5. Serebral palsili ve doğum travması geçirmiş çocuklar

Tavuk karası hastalığı nedir

Halk arasında tavuk karası veya gece körlüğü olarak bilinen hastalığın tıptaki adı ''retinitis pigmentosa’’ dır. Bu hastalık göz arka tabakası olan retina tabakasının bir hastalığıdır. Sorun gece görmeyi sağlayan fotoreseptör hücrelerindedir. Kalıtımsal bir hastalıktır. Hastalık sıklıkla erkeklerde görülürken, kadınlar çoğunlukla hastalığın belirtilerini göstermezler ancak taşıcıdırlar.
Hastalık çocukluk döneminde çok fazla belirti vermez iken ilerleyen yaşlarda semptomlar oluşturur. Çoğunlukla gece görmede azalma, periferik görmede kayıplar ile ortaya çıkar. Çok daha ileri dönemde görmeyi ileri derecede bozabilir. Hastalığın şiddeti kişiye göre değişir. Bazen çok sınırlı kalırken bazı hastalarda ise tüm retina yayılan pigmenter değişiklikler gözlenir, ileri düzeylerde görme sinirinde de fonksiyonel bozukluklara sebep olabilir.
Görmede sorun tarifleyen hastanın göz dibi muayenesi ile kolayca tanı konulabilir. Görme kaybı ani değildir. Yavaş ortaya çıkar. Genelde ilerleyicidir.
Bu hastalıktan korunmak için ve hastalığın tedavisinde malesef yapılabilecek çok fazla şey yoktur. Yapılabileceğimiz tek şey ailede böyle bir hastalığın hikayesi var ise uyarılarda bulunulabilir. Böyle bir hastalık sahibi olan kişiye ise evlilik , çocuk sahibi olma konularında bilgilendirilebilir ve görme işlevi yetersizliği nedeniyle uygun işe yönlendirme de yardımlarında bulunulabilir.